Platon Kimdir – Hayatı – Felsefesi – Sözleri

Platon Kimdir
Platon’un hayatı, Platon’un sözleri, Bilgi Kuramı, Platon Felsefesi…
Platon 427 (veya 429) yılında doğmuştur ve Atina ile Aigina (Pire Körfezi’nde bir ada) arasında yaşayan aristokrat bir aileye mensuptur. İyi bir eğitim almıştır. Sokrates’in öğrencisi olan Platon, Sokrates ile tanışmadan önce de felsefeyle ilgilenmiştir. 19-20 yaşlarında Sokrates ile tanışmış ve bu hayatı için bir dönüm noktası olmuştur. Sokrates’in yorulmak bilmeden bilgiyi araması, sarsılmayan sağlam karakteri, doğruluk ve hak uğruna ölüme gitmesi Platon’da büyük bir saygı ve hayranlık uyandırmıştır.
Sokrates’in öğretisi Platon’un felsefesi için çıkış noktasıdır. Platon felsefeye Sokrates’in anlayışı çerçevesinde girmiş sonra bunu aşarak kendi görüşüne ulaşmıştır. Platon birçok eserinde Sokrates’i konuşturmuş ve görüşlerini bu şekilde sunmuştur.
Platon’un felsefe ile yapmak istediği önemli işlerden biri, Sofistler’in dünya görüşü ile esaslı bir biçimde tartışma isteği olmuştur. Sofistlerin dünya görüşü yarara ve hazza dayanmaktaydı. Platon bu görüşün karşısına “iyi” kavramı ile çıktı. “İyi”, doğru bir yaşayışın kesin ölçüsü, biricik amacıdır (Telos). Gerçek devlet adamının başlıca işi de yurttaşlarını “iyi”ye ulaştırmaktır; ulaştırmanının yollarını bilmektir. Bunu anlayan, gerçekleştirmeye çalışan kişi tam bir filozoftur. Bu kişi Sokrates’ten başkası değildir. İnsanların ancak değişmez değerlere bağlı olduklarında mutluluğa erişebileceklerini düşünür. Bunun üzerine “idealar kuramı”nı ileri sürer.
İDEALAR KURAMI VE AMACI:
İdealar kuramı, duyularımızın bize tanıttığı görünüş ve bu görünüşün ardındaki gerçeklik arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Yani duyular ve ideaların arasındaki ilişkiyi anlatan kuramdır.
Değişikliğe uğrayıp duran, sürekli olarak oluşan var olanların ardında, değişmeyen birer örnek ya da öz bulunduğu sonucuna varan Platon, bu ilk örneklere idea adını verir. Bütün idealar iyi ideasından türemiştir. Dünyayı görünen ve kavranan dünya olarak ikiye ayırır. İdealar dünyası kavranan dünyada yer alır ve yalnızca akılla kavranabilir. Gerçek bilgi idealar hakkındadır.
İdeaların Özellikleri:
İdea mekandan ve zamandan bağımsızdır, kişiye göre değişmez, diğer bir deyişle evrenseldir. Tanrısal olana yakın olandır ve en iyi olan örnektir.
Örnek vermek gerekirse; iyi ve güzel ideasını ele alalım. İyi insan ölür, iyi davranış unutulur ama iyilik ideası ölmez ve unutulmaz. Güzel kadın kendinden daha güzel bir kadının yanında çirkindir. Ancak güzel ideası her zaman ve her yerde mutlaktır.
Bilginin konusu gelip geçici şeylerle değil, aksine geçerliliğini asla yitirmeyen, her zaman doğru olanla; yani ilk örnek olan idealarla ilgilidir.
Nasıl Biliyoruz?
Platon, nasıl biliyoruz sorusuna “anımsıyoruz” şeklinde cevap verir ve şuna inanır: Ruh ölümsüzdür. Bu ölümsüz ruh ölümlü bedene girmeden önce, gerçekler (idealar) dünyasını görmüştür. İnsanlar bilgiyle birlikte doğar ancak eğitimle anımsar. “Devlet” kitabı diyaloglarında, bir hammalın geometri sorusunu çözebilmesini bu savına dayandırır.
BİLGİ NEDİR?
Günümüz Bilgi Tanımları
Türk Dil Kurumu’na göre bilgi tanımları şöyledir:
İnsan aklının erebileceği olgu; gerçek ilkelerin bütünü, malumat
Öğrenme, araştırma ve gözlem yoluyla elde edilen gerçek
İnsan zekasının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü
Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler
Bilginin özellikleri doğru olmak ve var olan hakkında olmaktır.
Platon’a Göre Bilgi (Episteme)
“Erdem, bilgi ile aynı şeydir” der Sokrates. Bu savı kanıtlamak ve geliştirmek için bilgi kuramını geliştirmiştir. Sağlam bir bilgi asla sallanan temeller üzerine kurulamaz.
Bilgi kavramını açıklayabilmemiz için önce varlık kavramına değinmemiz gerekir. Çünkü ancak var olanlar bilinebilir. Varlıkları görülür varlıklar – ki bunlar değişir ve bozulur – ile düşünülür varlıklar – bunlar değişmez ve bozulmazlar – olarak tanımlamıştır. Görülür varlıklar algı konusudur ve insanların bu varlıklar hakkında sanıları vardır. Düşünülen varlıklar ise düşünme konusudur ve bu varlıklar hakkında insanların bilgisi (episteme) vardır. Yani bilgi mutlak olandır; değişen bozulan bir şey değildir. Bu yüzden de bilgi kavranan dünyaya ait bir olgudur.
Maddesel olmak gelip geçici olmakla bir tutulmuştur. Maddesel olanlar hakkında duyularımızın yardımı ile fikrimiz oluşmaktadır. Duyular kişiye, mekana, zamana göre değişiklik gösterebileceğinden yanıltıcıdır. Bundan dolayı maddesel olanın bilgi olamayacağını savunmuştur.
Bilginin sınırı var olanlardır. Çünkü ancak bilinebilir olanlar var olanlardır. Var olmayanlar hakkında hiçbir biçimde bilgi ortaya konulamaz. Var olmayan bilinemez.
Gerçek bilgi akıl bilgisinin konusu iken, görünen dünya doğru sanının konusudur.
İNANÇ:
Bağlarından kurtulmayı başaran mağara insanının, mağaranın loş ışığından aydınlığa çıkarken zorlanmasına rağmen yoluna devam etmesi o kişideki inancı gösteren bir örnektir. Bunun sebebi de kişinin bilgiye duyduğu aşktan kaynaklanmaktadır.
İnanç sanıdan bir adım daha yüksek olan bilinç durumudur. Sanıda duyu organlarımızla algıladığımız kadarıyla yetinirken, inanç bunun ötesinde bir şeylerin var olması gerektiğini düşündürür ve inanmamızı sağlar. Bunu aslında “bir parça zeka parıltısı” olarak da algılayabiliriz. Görmediğimiz, dokunmadığımız şeylerin de var olabileceğini ve görebildiklerimizin birer yanılsama olabileceğini tam fark edememe ancak bunu hissetme durumu.
Örneğin sanı dediğimiz bir duruma “bir de ondan dinleyeyim veya bir de oradan bakayım” dediğimiz anda, inancımızı da kullanmış, sadece ilk algımızla yetinmemiş oluruz.
ÇIKARMA (Varsayım):
Çıkarma bilgi, akıl yürütme yöntemi ile elde edilen bilgidir. Burada “akıl” kullanılır. Gerçek bilgiye ulaşmaya giden son basamaktır. Artık kişi burada gerçeğe çok yakındır.
Çıkarma ise, bir olguyu ele alırken duyu organlarımızla edindiğimiz bilgiyle yetinmeyip, üzerine düşünüp akıl yürüterek bir adım daha netlik kazandırma durumudur. Burada varsayımlar kullanılır. Matematik ve geometri bilimleri bu alana girmektedir.
Çıkarmayı şu şekilde de anlatabiliriz; aslında gerçekte var olan bilgilere, varlığından tam emin olunmasa da varsayımlarda bulunarak ulaşmak. Yer çekimi kuvvetinin ve suyun kaldırma kuvvetinin fark edilmesini çıkarmaya örnek olarak verebiliriz.
KAVRAYIŞ (Erdem):
Karanlıktan aydınlığa giden bu süreçte son duraktır. Kavrayış erdemlere yani gerçek bilgiye ulaşılan alandır. Kişi bir basamak önce edindiği varsayımları artık tam anlamı ile idrak etmiştir. Yanılsamalardan kurtulmuş ve gerçeği görmektedir.
Erdem, birliğin farkında olmaktır. Erdemli olmak kendini bilmektir. Doğru eylem ile hareket etmektir. Sebep ve sonuç hesabı yapmadan hareket etmektir. Mesela cesur bir kişi boğulmakta olan birini kurtarmak için suyun soğukluğunu veya denizin dalgalı oluşunu düşünmez. Yapılması gerekeni yapar.
Platon’un bilgiye ulaşmak için kullanmış olduğu bu yöntemler (sanı, inanç, çıkama-varsayım ve kavrayış) kişilerin bilinç düzeylerini gösterdiği kanısındayım. Mağara mitosu da bunu net bir şekilde ifade etmiştir. Zincirlenmiş insanlar (bu dünyadaki yanılsamaların esiri olan kişiler) asıl olandan o kadar uzaktırlar ki, duvara yansıyan gölgeleri aslının çok dışında benzetmeler yapıyor. Tıpkı bizlerin dünyevi maddelere bağımlılığımız yüzünden acı çekmemiz gibi. Ve yaptığımız işleri ideal olandan çok daha düşük formlarda yapmamız gibi. Mesela bir öğretmenin öğrencilerini hayata hazırlama bilincinden uzak olarak, öğrencilerine kitaptaki yazıları okutmakla görevini tamamlamış olduğuna inanması veya günümüz bilim insanlarının insanların faydasından ziyade maddi tatmin için çalışmalar yapıyor olması örnek olarak verilebilir.
SONUÇ OLARAK
Erdem bilgiden farklı değildir. Erdemli kişi bilen kişidir. Hem bilen hem uygulayandır. Hakikatin bilincinde olan, birliğin farkında olan ve büyük yanılgıya düşmeyen kişidir.
Bilgili olan, ideal olana ve en iyi örneğe en yakın olan kişidir. Mesela idealar dünyasındaki bir hakimin özellikleri nettir. Kişinin görevi din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın adaleti sağlamaktır. Hakim verdiği kararlarda kendisinin veya bir grubun çıkarını göz önünde bulundurursa hakikatten uzaklaşmış olur. Dolayısı ile bilgiden uzaklaşmış olur.
Bizler de bu hayatta üstlendiğimiz rollerin bilincinde olmalıyız ve rolümüzün gerektirdiklerini her gün bir önceki günden daha iyi yapmaya çalışmalıyız. Unutmamalıyız ki erdem bir sefer uygulanarak elde edilmez, sürekliliği olmalıdır.
Pınar Şeker
Felsefe konuları, ünlü filozoflar, filozofik sözler, meşhur sözler, felsefe kavramları ve daha fazlası için FELSEFE