Öğrenilmiş Çaresizlik Nedir

  • 20 Aralık 2016
  • 2.102 KEZ OKUNDU
Öğrenilmiş Çaresizlik Nedir

Öğrenilmiş Çaresizlik Nedir, Kim Tarafından Bulundu, Örnek Olaylar

Öğrenilmiş Çaresizlik günlük yaşamda birçoğumuzda meydana gelen ya farkında olmadan ya da kabullenemediğimizden gözümüzden kaçan, aklımızdan zorla çıkardığımız psikolojik olaylardır. Belki farkında değildiniz ama yazının sonunda şöyle yaşantınızı bir fragman şeklinde gözünüzden geçirirseniz benim de başıma gelmiş diyeceksiniz.

Martin Seligman, 1965 yılında öğrenme ve korku arasındaki ilişkiyi incelerken Ivan Pavlov’un Klasik Koşullanma deneyinde keşfetmişti “Öğrenilmiş Çaresizlik”i.

Öğrenilmiş Çaresizlik Deneyi

1965’in başlarında, Martin E. P. Seligman meslektaşları ile birlikte, öğrenme ile korku arasındaki ilişkiyi incelemek üzere, köpekler üzerinde Pavlov’un (klasik koşullanma) şartlı refleks deneyini yaparken tesadüfen beklenmedik bir fenomen keşfetti. Kendinizi veya bir köpeği gözlemlediğinizde göreceğiniz gibi, size bir yiyecek gösterildiğinde tükürük salgılama eğilimindeydiniz. Pavlov, yiyeceğin gösterilmesiyle zil (veya bir sesin) çalınması işleminin defalarca tekrarlanarak eşlenmesi sonucunda köpeklerin salya akıttıklarını keşfetti. Bundan sonrası zili çalıp köpeğin salya akıtmasını izlemekten ibaretti.

Seligman deneyinde, herhangi bir deneye tabi tutulmamış 24 tane köpek aldı ve onları üç gruba ayırdı. Birinci gruptaki köpeklere “kaçış grubu” adını verdi, beyaz bir kabinin içerisine yerleştirilmiş bir hamağa sarmalanmış bir halde yatarlarken, arka ayaklarından 500 voltluk zararsız bir elektrik şoku uyguladı. Bu gruptaki köpekler kabinde kafalarının bir yanındaki paneldeki bir düğmeye basarak şoku kesme imkanına sahiptiler. Eğer 30 saniye içinde düğmeye basılamazsa şok kendiliğinden kesiliyordu. Bu köpekler düğmeye basmayı hızla öğrendiler ve gittikçe daha az sürede düğmeye basmayı başardılar.

İkinci gruba “boyunduruk grubu” adını verdi ve bunlar “kaçış grubu ile aynı şartlar altında şoka maruz bırakılıyorlardı. Ancak bu köpekler düğmeye bassalar bile şok kesilmiyordu. Bu köpeklere uygulanan şok süresi kaçış grubundaki bir köpeğe uygulanan kadardı. Böylece kaçış ve boyunduruk grubu aynı sürelerde şoka maruz kalıyorlardı. Ancak boyunduruk grubu panele bassa bile şok kesilmediği için 30 denemeden sonra paneldeki düğmeye basmaktan vazgeçiyordu.

Üçüncü gruptaki köpekler ise kontrol grubuydu ve herhangi bir şoka maruz kalmıyorlardı.

Köpekler Ne Yapacak?

24 saat sonra tüm köpekleri kısa bir çitle iki bölmeye ayrılmış kapalı bir alana götürdüler. Köpeklere 10 kez şok veriliyor ve köpeklerin bu 10 denemenin birinde duvarın üstünden karşı tarafa atlayarak şoktan kurtulacakları umuluyordu. Kaçış grubu ve kontrol grubu kurtulmada hemen hemen aynı başarıyı gösterirken, “boyunduruk grubu” diğer gruplardan önemli ölçüde farklılık gösterdi. Bu gruptaki 8 köpeğin 6 sı 10 denemeden sonra bile duvarın üzerinden atlayıp şoktan kurtulamadı. Bir hafta sonra ise bu 8 köpeğin 5 i hala 10 denemenin herhangi birinde karşıya atlamayı beceremiyordu. Bu gruptaki köpeklerin %75’i neredeyse karşıya hiç atlayamıyor, %62.5’i ise yedi gün geçmesine rağmen hala başarısızlıklarını sürdürüyorlardı.

Deneyin sonuçları tuhaf biçimde ikinci gruptaki köpeklerin çaresiz olmayı öğrendiklerine işaret ediyordu. Bu sonuç B. F. Skinner’ın öngördüğü köpeğin orada öylece yatması için mutlaka ödüllendirilmiş (mesela nefis bir köpek bisküvisi ile) olması gerekir diyen davranışçılığı ile taban tabana zıttı. (Durumlarını kurtarmak için acının bir süreliğine dindirilmesinin köpeğe oturması karşılığında verilen bir ödül olduğunu bile iddia ettiler, ama bu iyi bir argüman değildi. Bir başkası ise buna alternatif olarak, oturduğu sürece şok devam ettiğinde köpeğin oturduğu için cezalandırılmış olduğunu ileri sürdü. Bu bana eski bir espriyi hatırlattı.

Öğrenilmiş Çaresizlik Deney Sonucu ve Yorumu

Soru: Adam başparmağını neden çekiçle ezdi?

Cevap: Çünkü kendisini çekici durduramayacak kadar iyi hissediyordu. )

Bu gözlemler bilişsel psikolojinin davranışçılığın yerini almasına neden olan bilimsel bir devrim başlattı. Düşündüğünüz şeyler davranışlarınızı belirler (sadece görünür bir ödül veya ceza değil).

Öğrenilmiş Çaresizliğin teorisi daha sonra his ve duygu yokluğu olarak tanımlanan depresyonu açıklayan bir model için insan davranışlarını da içine alacak şekilde genişletildi. Bunalan (depresyondaki) insanlar çaresizliği öğrendikleri için o hale geliyorlardı. Bunalımdaki (depresyondaki)insanlar ne yaparlarsa yapsınlar boşuna olacağını öğrenmişlerdi. Depresif insanlar görünüşe göre hayatları boyunca hiçbir şeyi kontrol edemediklerini öğrenmişlerdi.

Öğrenilmiş çaresizlik pek çok şeyi açıkladı, fakat ardından araştırmacılar bir çok kötü yaşam deneyiminden sonra bile bunalıma girmeyen insanlar gibi öğrenilmiş çaresizliğin de açıklayamadığı istisnalar bulmaya başladılar. Seligman bunalımdaki insanların kötü olaylar hakkında bunalımda olmayanlardan daha kötümser olduklarını keşfetti. O bu düşünceyi, “attribution theory”(kaynağına bakma teorisi)nden ödünç aldığı “açıklayıcı tarz” olarak adlandırdı.

Öğrenilmiş Çaresizlik üzerine örnek olay

Mesela, diyelim ki bir matematik sınavından çaktınız. Bunun nedenini nasıl açıklarsınız? Şöyle düşünebilirsiniz:

1. Ben aptalım,
2. Matematiğim pek iyi değil.
3. Çok şanssızdım, ayın 13’ü cumaya gelmişti
4. Matematik hocası önyargılıydı.
5. Matematik hocasının notu kıt.
6. O gün kendimi iyi hissetmiyordum.
7. Matematik hocası bu sefer bana özellikle zor bir test verdi.
8. Çalışmaya vaktim yoktu.
9. Hoca sınıf ortalamasına göre not verir.

Seligman bu açıklamaların 3 boyutta değerlendirilebileceğini buldu:

kişiselleştirme: içsele karşı dışsal,

yaygınlık: özele karşı evrensel;

istikrar: geçiciye karşı sürekli.

O en kötümser açıklama tarzının en ileri seviyedeki depresyonla orantılı olduğunu keşfetti.

Başarısızlığın Nedenleri

“Ben aptalım” ifadesi içsel (ben kullanılıyor), evrensel ve de sürekli olarak sınıflandırılabilir. Bu cevap cesaretin kırılmasını, ümitsizliği ve çaresizlik duygusunu açığa çıkarır. Diğer taraftan, daha iyimser bir insan başka birisini veya başka bir şeyi sorumlu tutacak, mesela “matematik hocası bu sefer bana özellikle zor bir test verdi” diyecektir. En iyimser açıklayıcı tarz, dışsal, özel ve geçicidir. Buna karşın iyi bir olay için açıklayıcı tarz tam tersine döner Mesela, matematik sınavında mükemmel bir not için depresif biri zekasını hafife alarak “O gün şanslıydım diyebilir”. İyimser insan ise “ben akıllıyım” gibi çok daha cesur bir şey söyleyebilir. Açıklama tarzlarını genellikle ebeveynimizden öğreniriz.

Hem iyimser hem de kötümser açıklayıcı tarzların avantajları vardır. Bir buluş yapabilmek için ya pazarlama gibi bazı işlerde iyimser bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Muhasebecilik ya da kalite kontrol gibi işlerde ise kötümser bakış açısı gereklidir.

Seligman “öğrenilmiş iyimserlik” isimli kitabında, insanların yeni açıklama tarzlarını öğrenerek bunalımlarının (depresyonun) üstesinden gelebileceklerini ileri sürdü. Bu, bilişsel terapinin temelini oluşturur. Bu tür terapilerde, terapist müşterilerinin inançlarına ve yaşadıkları olaylara ilişkin açıklamalarına meydan okur.

Eğer son sınavdan çaktığınız için kendinizi bunalımda (depresif) hissediyorsanız, bu açıklamaya itiraz edin ve yukarıdaki kriterlere göre daha iyimser bir bakış açısı bulun ve öğrenin. Veya birkaç espri okuyun. Bütün bu kendine-yardım hareketi aslında kendimizi daha iyi yönde değiştirebileceğimiz iyimser inancına dayanır.

Öğrenilmiş Çaresizlik üzerine video izle

YouTube video

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 2 YORUM
  1. Alexa Vista dedi ki:

    Bu konu her yıl Kpss’de çıkıyor. Eğitim psikolojisi mi öğrenme psikolojisi mi gelişim mi tam başlığını bilmiyorum ama çok popüler.

  2. Algoritma dedi ki:

    Öğrenilmiş çaresizlik pes etmektir, mağlubiyeti kabul etmek, hükmen mağlup olmaktır.

BİR YORUM YAZ