Stockholm Sendromu Nedir

Stockholm Sendromu Nedir – Stokolm Syndrome…
Stockholm Sendromu Nedir sorusuna cevap vermek için olayın özetini geçmemiz gerekiyor. Ancak ilkin kabaca bir tarif yapmak gerekiyor. Rehin alınan kişi ile rehin alan kişi arasında, geçen zamandaki iletişim sonucu oluşan empati ve sempatiye bağlı pozitif duygusal bağa Stockholm Sendromu deniliyor. Olayın derinine ineceğiz elbette. Şimdi durumu daha iyi anlamanız için banka soygunu olayının özetine geçebiliriz.
Stockholm Sendromu Nedir – Olayın Kısa Özeti
1973 yılının bir sabahında İsveç (Sweden) bankası olan Kreditbanken şubesine gelen peruklu, gözlüklü bir şahıs parti başlasın diye bağırarak içeri girer. Ardından bir arkadaşını daha içeri sokan soyguncu, tüm müşterilerin ve çalışanların dışarı çıkmasını ister. Ancak dört kadın banka çalışanının dışarı çıkmasına izin vermezler ve onları rehin alırlar. Gerisi klasik Amerikan filmi tarzında ilerler. Belkide Hollywood sineması bu olaydan esinlenerek o yüzlerce soygun filmini çekmiştir, ne dersiniz?
Olay yerine polis gelir, bariyer çekilir. Gazeteciler, canlı yayın araçları, meraklı ve endişeli bir kalabalık… Bir süre sonra polisle soyguncular arasında pazarlık görüşmeleri başlar. Soyguncular hapishanedeki bir arkadaşlarının serbest bırakılmasını, kendilerine bir araç tahsis edilmesini ve ablukanın kaldırılarak yolun açılmasını isterler. Polis son isteğe kadar kısım kısım pazarlık yaparak günden güne olumlu cevap verir. Ancak kaçış yollarının açılması konusunda taviz vermez. Bu arada soyguncular dışarıdan içeriyle bağlantı kurulmasına izin verir. Yakınları ve akrabaları, hatta gazeteciler de rehineler ile görüşebilmektedir. Soyguncuların amacı isteklerinin yerine getirilmesi için psikolojik baskı oluşturmaktır. Kendilerini iyi niyetli göstererek, karşıdaki sivilleri ikna etmektedirler. Siviller de polise ve idari amirlere isteklerin yerine getirilmesi için baskı yapmaktadır.
Altı gün süren müzakerelerden sonuç alınamayınca polis içeriye sis bombası atarak operasyona başlar. Soyguncuları canlı olarak yakalar, rehinelere de bir şey olmamıştır. Ancak işin garip tarafı bu andan itibaren başlar. Rehineler, soyguncuların kendilerine zarar vermeyeceğini düşündüklerinden şikayetçi olmazlar. Hatta polisin soyguncuların isteklerini yerine getirmemesi nedeniyle polisi suçlu ilan ederler. Onlara göre soygunculara bunu yaptıran hayatın zorluklarıdır. Daha da ilginci şikayetçi olmamakla kalmayıp kendi aralarında para toplarlar. Soygunculara hapishanede yardımcı olurlar. Ailecek görüşmeye başlarlar. İşte oluşan bu empati temelli pozitif bağa o günden sonra Stockholm Sendromu denmeye başlamıştır.